serbestler içinde ara


serbest kategori

zamanla serbest

15 Şubat 2007 Perşembe

Durmazyan Müzikli Hayat Kumpanyası

Müziği günümün ya da daha açık ifadesiyle günümü oluşturan ard arda anların içindeki boşlukları doldurmak için dinlediğimden şüpheleniyorum. Bunu, hem müziği her zaman bir şeylerin yanına, arkasına, köşesine sıkıştırdığımdan hem de neredeyse hiçbir zaman beni kendi başına tatmin etmeye yetmiyor oluşundan çıkarıyorum.

Bu ne kadar kötü bir şey emin değilim. Ama doğru olduklarını için için şüphelendiğim birtakım nitelemelere davetiye çıkardığının da farkındayım. Gereğinden hızlı bir hayatın acıklı bir göstergesi, tost modern bir ruh ya da kısaca müzikten anlamayan genç kişi. Hepsi olası. Ama ne yaparsınız işte, müzik bazıları için ancak ve hep ikinci planda. Bir şeyler yaparken ederken arka planda bizi devamlı ileri doğru iten, durulduğunda çıkan kötü sessizlikten bizi sakınan hü dost gibi. İyi güzel ama daha çok işlevsel. İstediği kadar bahanesi uyanmaya, ders çalışmaya, kayak yapmaya, misafir ağırlamaya, vs’ye yardımcı olmak olsun, aslında olan biten, yazmadan duramayacağım gibi hayatın acısını almak. Evet öyle işte.

Daha da uzatmaya gerek yok belki. Ama yine de müzikle ilişkimi iyi kötü özetleyen şu benzetmeyi sevdim. Kabaca, yumuşakça akan bir sıvının, tepelikleri ve çukurluklarıyla geniş bir alana yayılmış, gözeneklerle dolu, hatta bizzat kumdan oluşmuş coğrafi bir yapının yavaş yavaş içine işlemesi, boşluklarını doldurması, ve nihayetinde tepesine kadar örtmesi. Bana sorarsanız, sesler müzik dediğimiz ritmik halta dönüşmüşse eğer, kumların arasındaki sürtünmeyi, oralardaki boşlukların yarattığı kaşıntıları, düzensizliği, kayganlığı geçirerek, her şeyi rahata kavuşturabilir (semptomatik tedavi). Minik taneciklerin birbirleriyle uyum-suzluk-ları da artık önemsiz olur. Denge gelir. Ama müziğin çekilmesi de, işte bu nedenle o yumuşak girişten beklenmeyecek ölçüde acılı ve sarsıcı olur. Suya alışmış yapı birden suların çekilmeye başlamasıyla (belki de buharlaşması demeliyiz) kendini boşlukta buluverir. Yönsüz ve anlamsız hisseder, (belki de tam manasıyla) susuz hisseder. Sevgilisi gidivermiş biri gibi kalır. Ya da güzelim sevgilisiyle konuşacak bir şeyi kalmamış biri. Acıyla, acıyarak (teleleyley), umutla umutsuzluk arasında (haydi hop hop), kabullenememeyle (kıt-a dur). Tıpkı bunları yazarken şarkının bir anda ortadan kaybolmasıyla havada kalan kelimeler gibi bir şey (tabii, anlıyorum).


İşte bu yüzden biraz, aslında gayet basitçe ses ve sözlerle uyum peşinde koşan müzikler benim için bazılarının alkolü gibi dert kapısı. Bunu benden bana bir kompozisyona dönüştürmemek için sonu gelmeyen doğru zamanlarda müthiş sololar atan yakışıklı mızıkacı gitarist olma girişimlerimden, küçüklüğümden beri şarkı sözlerine hep yabancı kalışımdan, tabii tutulduğum onca solfej dersine rağmen kulağımın bir türlü yeşerememesinden ve bütün bunların benim üzerimde yarattığı derin hayal ve abartmak gerekirse hayat kırıklıklarından bahsetmeyeceğim. Ama şunu belirtmekte yarar var ve buraya arada tek tük sallayacağım tavşanlar dışında yazıp yazacağım tek şey bu olduğu için şimdi söylüyorum. Müziği güzel dinleyenlere gıpta ediyorum. Özellikle de bunca dinlermiş geçinip de, müziği onu pek de önemsemeden keyfime alet ettiğim zamanlara iç geçiremeden baktığımı farkettiğimde. O güzel sesler, notalar, hiç dinleyemediğim sözler başka dünyalardan, hep kaçırdığım, birtakım haberler getirdiler benim önümde benden habersiz. O yüzden de buradaki anlatım bir hoşuma gidiyor. Buradaki hikayeler, benim gibi kısır bir müzik hayatına saplanmış bir kısım insanlara ulaşıp, daha onlar fidankene yakalayabilir, onlara atamızın gösterdiği yolda medeni müzik kültürünü aşılayabilirlerse ne mutlu. Olur. Di mi?

Evet, son olarak belki her şeyin ötesinde müzik hafızasızlığından da mustarip olduğumu laf arasına sıkıştıraraktan bir çeşit mazerete değinerek, burayı olduran ve iyi müzik insanları olan ve kendilerine karşı sıcak sevgiler beslediğim yarenlerime bir gün kendime gelirsem buradan güzel ilhamlar bakınmaya geleceğimi söylemek ve annemin geçen gün burayı gördüğünde dediği ve o zamandan beri bir türlü kulağımdan çıkmayan şu sözleriyle lafımı bitirmek isterim.
Them kids know, them bastards. You, better do shit about it.

Yazan : Cem Şimşek


3 yorum:

şahin. dedi ki...

"Yönsüz ve anlamsız hisseder, (belki de tam manasıyla) susuz hisseder"
evet müziksiz belki de tam da dediğin gibi olurdu.

yazın için çok teşekkürler, gerçi bu kadar rafta beklettiğimiz için kusura bakma. yeni bölümümüzün ilk satırlarını hemen şahsınıza ayırdık kendimizi affettirmek için..

Adsız dedi ki...

aman efendim yazım da mı çıkarmış. ya bu siteye hakkaten bişiler koymak istiyordum. bi grup bi müzik koyabilsem daha bi mutlu olurdum heralde. ama şimdilik hal-i pürmelalim budur. gerçi bunu yazdığımdan beri de neredeyse müziksiz bir hayata geçiş yapmış ve bunu kanıksamış olmam da ayrı bir yazı konusu herhalde ya neyse.
bi tek successive için ardışık daha güzel bi tercih olabilirdi diye düşündüm.
bu arada son değişikliklerle sitenizin ufak çaplı bir (medya) canavar(ın)a dönüştüğü de gözden kaçmadı. ellerinize sağlık.

suninherhead dedi ki...

aaa cemşek yazmış. hamhum